SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-CİHAD VE’S-SİYER

<< 1274 >>

باب: الحربي إذا دخل دار الإسلام بغير أمان.

173. HARBi'NİN EMAN ALMADAN iSLAM ÜLKESiNE GİRMESi .

 

حدثنا أبو نعيم: حدثنا أبو العميس، عن إياس بن سلمة بن الأكوع، عن أبيه قال: أتى النبي صلى الله عليه وسلم عين من المشركين وهو في سفر، فجلس عند أصحابه يتحدث ثم انفتل، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (اطلبوه واقتلوه). فقتله فنفله سلبه.

 

[-3051-] Seleme İbnü'l-Ekva'ın oğlu İyas'ın babasından rivayetle şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seferde iken bir müşrik casusluk yapmak üzere Müslümanların bulunduğu yere geldi ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabının yanına oturup onlarla konuşmaya başladı. (Kalkıp gidince) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Onun peşine düşün ve yakalayıp öldürün!" buyurdu. Seleme onu takip edip öldürmüş ve onun salebini (üzerinde taşıdığı kılıç ve elbisesini) almıştı."

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhari bu başlık ile eman / vize almadan İslam ülkesine giren müşriğin öldürülüp öldürülemeyeceğini açıklamaktadır. Bu konuda bilginler arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam Malik'e göre bu durumda olan harbllerle ilgili karar verme yetkisi devlet başkanına bırakılmıştır. Evzai ile İmam Şafii "böyle bir casus elçi olarak geldiğini söylerse sözü kabul edilir" demişlerdir. Ebu Hanife ile Ahmed İbn Hanbel ise "böyle birisi elçi olduğunu söylese sözü kabul edilmez ve savaşsız ele geçirilen ganimet (fey) gibi kabul edilir;"

 

Seleme İbnü'l-Ekva' olayı anlatmış ve " Nebi s.a.v.de onun selebini öldürene verdi" diye cümlesini bitirmiştir. Burada rivayetin akışı birinci tekil şahıs kullanılmasını gerektirirken üçüncü tekil şahısa dönülmüştür. Rivayetin akışına göre burada kullanılması gereken ifade: "Nebi (s.a.v.) de onun selebini ban'a verdi" olmalıdır.

 

Zaten Ebu Davud'un naklettiği rivayet de böyledir. Ayrıca Ebu Davud ile İmam Müslim'in İkrime İbn Ammar'dan naklettikleri bir rivayette şu ek bilgiler bulunmaktadır: "Bunun üzerine Eslem kabilesinden birisi devesine binip o müşrik casusun peşine düştü. Ben de koşarak o casusu kovaladım ve devesinin yularından tutup çökerttim. Deve dizlerini yere koyunca kılıcımı çekip adamın kafasına vurdum. O da yere yığılıp kaldı. Sonra onun bineğini üzerindekilerle birlikte sürüp getirdim. Resulullah (s.a.v.) yolda beni karşıladı ve: "O casusu kim öldürdü!" diye sordu. Orada bulunanlar: "İbnü'l-Ekva' öldürdü" dediler. Bunun üzerine Hz. Nebi (s.a.v.): "Onun bütün selebi İbnü'l-Ekva'ındır" buyurdu.

 

Nesai bu rivayeti naklettiği konu başlığını şöyle koymuştur: "Müşrik casusların öldürülmesi."

 

İkrime'nin naklettiği rivayet söz konusu casusun niçin öldürüldüğünü de göstermektedir. Zira bu casus Müslümanların arasına karışarak onların açıklarını ve zaaflarını görmüştü. Zaten bunu öğrendikten sonra kalkıp alelacele kendi kabilesinin yanına gitmeye çalışması da aldığı bu istihbarat bilgilerini onlara aktarmak istediğini gösterir. Böylece bu kişiler Müslümanları hazırlıksız yakalayıp etkisiz hale getirecek ve kendilerine göre büyük bir zafer elde etmiş olacaklardı. Bu yüzden onun öldürülmesi Müslümanların yararına olmuştur.

 

İmam Nevevi bu hadisten şu derslerin çıkarılabileceğini söylemiştir: Düşman tarafında yer alan bir kafir (harbi) casusluk faaliyeti yapması durumunda öldürülür. Bu bütün İslam bilginlerinin görüş birliği halinde ifade ettiği bir hükümdür. Fakat anlaşmalı olan ve İslam ülkesi vatandaşı olan gayri Müslimler hakkında farklı görüşler vardır: İmam Malik ile Evzai'ye göre böyle birisi casusluk yaptığı takdirde kendisiyle yapılan anlaşmayı bozmuş olur. Şafiiler ise bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Fakat Müslümanlar karşı taraf ile anlaşma yaparken sözleşme metnine açıkça casusluk yapmayacağına dair madde koymuşlarsa ve bu maddeye riayet edilmemişse bütün alimlere göre anlaşma bozulur.

 

Bu rivayet, "öldürülen kişiye ait olan bütün eşya ve malların (seleb) onu öldürenin olacağını" söyleyenlerin görüşlerine delil teşkil eder.